Değerler ve Maskeler

Hepimiz, hayat yolculuğumuzun bir yerinde kendimize sorarız: “Dünyaya neden geldim?”, “Hayattaki amacım ne?” Hayat, özünde bu soruların yanıtını aradığımız bir yolculuktur ve bu yolculukta amaç dünyayı değil, kendini anlamaktır. Kendini anlamak için ise yanıtlanması gereken en temel soru ise neye ihtiyacımız olduğudur. Hayatımızda neye ihtiyacımız olduğunu keşfedebilmek için değer verdiğimiz şeylerin neler olduğunu belirlememiz gerekir.

Sorgulamaya bir kez başladığımızda görürüz ki hayatımız büyük ölçüde değerlerimize göre şekillenir.

Olaylar karşısında verdiğimiz tepkiler, başkalarına nasıl davrandığımız, bize nasıl davranılmasını istediğimiz değerlerimizle şekillenir. Dürüstlük, özgürlük, cömertlik, iyilik, adalet, sevgi temel değerlerimiz olabilir. 

Peki, bu değerler bizde nasıl şekillenir? 

“Sana ait olmayan şeyi alma”, “Arkadaşını incitirsen, özür dile”, “Dürüst ol”, “Emanete ihanet etme” … Eminim bu ve benzeri sözleri çocukluğunuzda ailenizden ya da öğretmeninizden duymuşsunuzdur. İşte bu sözler, yetişkin hayatımızda değerlere dönüşürler ve daha birer çocukken bizlere aşılanan değerleri yetişkinlik hayatına taşıyabilenler hem bireysel hem de toplumsal mutluluğu yaşayan toplumları oluştururlar. 

Özdeğerlerimizle huzur içinde yaşayamadığımızda ise huzursuz ve mutsuz hissederiz. Değerlerimizle uyum içinde yaşayıp yaşamadığımızı anlamak ve kendimize ihtiyacımız olanı vermek değer tanımlamasıyla başlar. 

Aşağıdaki soruları kendimize sorarak en çok hangi değere sahip olduğumuzu belirleyebiliriz. 

• Hayatınızda en önem verdiğiniz şey nedir?

• Hayatınızda sizi en çok mutlu eden olay ya da olaylar hangileri?

• Hayatınızda olmasını en çok istediğiniz şey nedir?

• Yapmaktan hoşlandığınız şey nedir?

• Kendinizi en güçlü hissettiğiniz anı tarif eder misiniz?

• Kendinizi iyi hissettiğiniz yer neresidir?

• En çok sahip olmayı arzu ettiğiniz şey nedir?

• Kaybetmekten en çok korktuğunuz şey nedir?

Elbette bu sorular karşısında dürüst olmak da çok önemlidir. Çünkü kime sorsak ahlaklı olmayı ve adaleti ilk değeri olarak sayar ama insanların çoğu kalabalık bir kuyrukta fırsatını bulduğu an öne geçer. Bu nedenle bireysel değerlerin farkındalığı çok kıymetlidir.

Değer çatışmalarını yönetmek

Değerler, mutluluğumuzun yapıtaşlarıdır. Sosyal çevremizde, ailemizde, iş yerlerimizde değer uyuşmazlığı olduğunda bir dengesizlik yaşamaya başlarız. Özdeğerlerimizle uyuşmayan, bizlere dışarıdan dayatılan değerleri benimsemeye çalıştığımızda ruhumuz adeta kara bir dumanla kaplanır. Bu duman bizim nefes almamızı, yönümüzü bulmamızı zorlaştırır. Ancak hayatımızı idame ettirmek için de neredeyse her gün özdeğerlerimizle çatışırız. 

Örneğin, iş yerinde bir arkadaşımız haksız yere işten çıkarılsa bile ödememiz gereken faturaları, kiramızı ya da çocuğumuzun okul masrafını düşünüp sessiz kalırız. Oysa biz, “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.” sözünü düstur edinmişizdir. Adalet değerimiz bize yapılan haksızlık karşısında ses çıkarmamızı söyler. Hayat şartlarıysa tam tersini. Ve biz bu iki uç arasında sıkışıp kalırız. İşte buna “değer çatışması” denir ve bu çatışmaları yaşadığımızda maalesef o çok meşhur kişisel gelişim kitaplarında olduğu gibi lüks arabamızı satıp inzivaya çekilemeyiz, değerimize sahip çıkıp istifayı basamayız. Ancak istifa edip gidebilecek olsak bile, çekip gitmek en kolay yolu seçmektir. Çünkü çekip giderek çatışmadan kaçmış oluruz. Bir süre sonra da bu bizde bir davranış kalıbına dönüşür ve tüm çatışmalardan kaçmaya başlarız. 

Hayatımızın her anında, ne iş yaparsak yapalım, nerede yaşarsak yaşayalım değer çatışmalarından kaçamayız. Tüm bu çatışmalardan kaçmak için kendimizi bir mağaraya kapatsak bile insanlık için bir şey yapmak ihtiyacımız, eylemsizlik halimizle çatışır. Bu nedenle, çatışma karşısında yapılacak ilk şey çatışmayı kabul etmektir.

‘Başkalarını tanımak akıllılıktır; Kendini tanımak bilgeliktir. Başkalarını yönetmek kuvvettir; kendini yönetmek iradedir.’ – Lao Tzu.

İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung’un persona kavramında anlattığı gibi, bizler maskeleri olan varlıklarız. İş yerinde, ailemizin yanında, arkadaşlarımızla eğlenirken farklı sosyal maskeler takarız. Bu maskeler bizim varlığımızı sürdürmemiz için elzemdir. Ancak kimi zaman maskeyle gerçek kişiliğimiz arasındaki fark, değerler nedeniyle açılır ve çatışmalar ortaya çıkar. 

Böyle bir durumda maskemizi atıp gerçek kimliğimize mi sahip çıkmalıyız, yoksa değerleri bir kenara bırakıp maskemizle devam mı etmeliyiz? Bu durumun çözümü, çatışmayı kabul edip yönetmektir. Bu da ancak güçlü bir özfarkındalık geliştirmekle mümkün olur. Bugün taktığım maskeyle hangi değerim çakışıyor? İşte bunu iyi bilmemiz gerekir. 

Güçlü bir özfarkındalık geliştirirsek her türlü çatışmaya korkmadan girer, bu çatışmaları kolayca yönetebiliriz. Çünkü o gün bizi çatışmaya sokan maskenin altında, gerçekte kim olduğumuzu iyi biliriz. 

Ve en başında da söylediğimiz gibi, kendini iyi bilmek hayat yolculuğumuzda önümüzü aydınlatır.

Web

Instagram

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir