Yerel seçimler sonrası Türkiye ekonomisinde olası gelişmeleri değerlendiren akademisyen Doç. Dr. Çağdaş Cengiz ve Sosyal Güvenlik Uzmanı Dr. Efe Yakkan, devalüasyon olacağını ve yükün dar gelirli toplumsal tabanın sırtına yükleneceğini anlattı.
CENGİZ: KÖTÜ YÖNETİMİN SONU KRİZ VE DEVALÜASYONDUR
TL’nin değerinin suni yöntemler ile baskılandığını hatırlatan Doç. Dr. Cengiz, “TL aşırı değerli durumda. Ekonomide her suni baskı, doğal akışına geri döner. Döviz bu denli ucuzken cari açık artar. Salt mali ve parasal politikalar ile süreci ötelerseniz, en nihayetinde devalüasyon kaçınılmaz olur. Bir yanda Avrupa resesyondayken kuru bu yöntemlerle baskılamanın, üretime ve dış ticarete olumsuz yansıdığı açıktır. Mevcut borçluluk ve döviz darlığı ortamında olası bir faiz yükümlülüğünün yerine getirilemediği noktada bir dış borç krizi tetiklenebilir” dedi. Diğer yandan bütçe açığını kontrol etme olanağının da ortadan kalktığını ifade eden Cengiz, “Zira bütçedeki en büyük kalemler olan sosyal güvenlik harcamaları ve transferler devam edecek. Ücretler düzeyininin enflasyona endeksli olduğu bu koşullarda enflasyon arttıkça bütçe harcamalarındaki artış da kaçınılmazdır” dedi.
“GELİR ADALETSİZLİĞİ BU HALİYLE BEKA SORUNUDUR”
“Servet sahibi zümrenin gelirinden artan oranlı vergi almak yerine, harcama üzerinden halktan vergi kesen mevcut bütçe rejiminde maliyetin yine halka fatura edileceğini ifade eden Cengiz, “Ülkenin asıl beka sorunu mevcut bölüşüm şokudur, yani derin gelir adaletsizliğidir. Türkiye halkının yüzde doksanının emeği ve hakkı, yüzde 10’luk bir kaymak tabakada birikiyor. Bunun bizzat sorumlusu olan hükümetin alacağı hiçbir kriz tedbiri yüzde 10’luk tabakanın servetine halel getirmez. Eldeki veriler; rekor bütçe açığı, rekor rezerv açığı, cari açık, eksi reel faiz, eksik değerlenmiş kur ve işsizlik. Bu verileri bu hale getirenler açısından ücretler seviyesini, konut ve taşıt fiyatlarını nispi olarak düşürebilmenin, ihracatı artırabilmenin geriye tek bir yolu kalır, o da normalde sabit kur rejimlerine has olan ve bir ülke ekonomisinin en aciz noktaya geldiğinin göstergesi olan ‘devalüasyon’. Asıl gündeme gelmesi gereken ise şudur ki, mevcut ekonomik tahribat ve çürüme koşullarında dışa bağımlı bir ekonomide devalüasyon en olumsuz etkilerini gösterir.” ifadelerini kullandı.
YAKKAN: DEVALÜASYON, KKM VE TES İLE FATURA ÜCRETLİ EMEĞE KESİLECEK
Emeklilik sisteminde değişimin yolda olduğunu ve Kur Korumalı Mevduat (KKM) faturasının da halka yükleneceğini ifade eden Sosyal Güvenlik Uzmanı Dr. Efe Yakkan, “Derinleşmekte olan kriz ve mevcut vergi rejiminin yol açtığı tahribat ortamında ekonominin çarkları kayıtdışı ekonomi ve sosyal yardımlar ile bir yere kadar döndü. Fakat hikaye, sosyal güvenlik sistemi açısından da son bulmak üzere. 2024 yılı son çeyreğinde yasalaşması beklenen Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) ile daha önce çözüm olarak sunulan BES ve Kıdem Tazminatı Fonu’nun (KTF) birleştirildiği karma bir emeklilik sistemi üretilmeye çalışılıyor. TES yoluyla, emeklilik sistemindeki kronikleşmiş yapısal bozukluklar da ortadayken, çalışanlar açısından en büyük güvence olan kıdem tazminatında hak kaybı yaşanma olasılığı ücretli emek açısından başlıbaşına toplumsal bir yıkıma yol açar. Emeklilik sisteminde yaşanan sorunların çözümü için daha önce yaratılan fonların (işsizlik fonu vb.) bütçe açıklarının finansmanı gibi amaç dışı alanlarda kullanıldığı da malumdur. Diğer yanda KKM’nin de hazineye, yani bütçe üzerinden halkın omzuna yıkılacağı aşikar. Reel faizin, enflasyonun altında olduğu mevcut koşullarda olası bir devalüasyon, buna KKM’nin bütçeye maliyeti de eklenirse, ücretli emeğin alım gücündeki aşınmayı tahmin etmek zor değil. Özetle masaya konan yüklü hesabı ödemesi beklenen kesim, milli gelirden en büyük payı alan servet sahibi dar bir zümre değil, emekçi toplumsal taban olacaktır. Oysa enflasyonu hızlandıran asli faktör, sözde enflasyona karşı korunduğu iddia edilen emeğin ücreti değil, döviz kuru ve sermayenin kar oranlarıdır” diye konuştu.